Uluslararası Marka Tescili
Fikri mülkiyet hukuku anlamında marka, bir işletmenin mal veya hizmetlerini bir başka işletmenin mal veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlayan işaretler olarak tanımlanmıştır. Kişi adları, sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türde işaret ayırt edici olması koşuluyla marka olarak kabul edilebilir.
Marka ile ilgili haklar ve korumalar kural olarak 6769 s. Sınaî Mülkiyet Kanunu (SMK) ‘na uygun olarak yapılacak bir tescil ile elde edilir. Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir.
Marka tescili, sahibine SMK madde 7 kapsamında marka hakkını dilediği gibi kullanma hakkı verir. Ayrıca markanın tescil kapsamına giren aynı veya benzer mal ve hizmetlerle ilgili marka hakkı sahibine zarar verecek herhangi bir ayırt edici işaretin izinsiz kullanımını önleme hakkı vermektedir.
Bununla birlikte tescilli bir marka:
- · Devredilebilir.
- · Miras yolu ile intikal edilebilir.
- · Lisans vererek kullanma hakkı kiralanabilir.
- · Rehin ve teminat olarak gösterilebilir.
Markamızı başka ülkede tescil ettirebilir miyiz?
Gelişen ve değişen hizmet sektörü ile firmaların mal ve hizmetlerini uluslararası alanda tanıtmak ve pazarlamak gereksinimleri her gün daha da artmaktadır. Bu gelişmeler sonucunda da fikri ve sınai hakların uluslararası alanda korunması gündeme gelmektedir. Markaların tescil edilmesi ve korunmasında kural olarak ülkesellik ilkesi geçerlidir. Korunmanın ülkeselliği olarak adlandırılan bu ilke uyarınca, her devlet tescil ile verdiği korunma haklarını kendi kanunlarına göre kendi ülkesinde korunmasını sağlayabilir. Markanın Türkiye’de tescil edilmiş olması hakların yurt dışında da koruyabileceğimiz anlamına gelmez.
Dünyada yüzlerce ülke olduğu hesaba katılırsa bir marka sahibinin uluslararası alanda koruma sağlayabilmek için yüzlerce başvuru yapması ve bu başvuruları ayrı hukuk sistemlerinde sonuca ulaştırılması gerekmektedir.
Sadece Türkiye’de değil uluslararası alanda faaliyet gösteren öncü kuruluşların mal ve hizmetlerini uluslararası alanda sunmalarında çok önemli olan ‘marka tescili’, hakların ve hizmetlerin korunmasında büyük önem arz eder. Bu suretle markalar faaliyet göstermek istedikleri ilgili ülkelerde bu markaları ayrıca tescil ettirmeleri gerekir.
Türkiye’de tescil edilen marka kural olarak yalnızca Türkiye’de korunur. Öyle ki marka tescilinden doğan haklar sadece tescil edilen ülkede korunmaktadır. Eğer markanın yurt dışında da korunması isteniyorsa tek tek o ülkelerin yetkili ofisine başvurularak tescil edilebileceği gibi, uluslararası bazı anlaşmalar sayesinde yetkili ofislere ayrı ayrı başvurmak yerine, ortak yetkili ofise yapılacak tek başvuru ile markanın birçok ülkede tescili talebinde bulunulabilir.
Uluslararası alanda temel marka tescil sistemleri nelerdir?
Günümüzde uluslararası marka tescili bakımından en çok başvurulan iki sistem şunlardır:
- Avrupa Topluluğu Markası Sistemi (CTM)
- Madrid Sistemi
Bu iki temel sistem dışında da bazı bölgesel sistemler mevcuttur. Benelüks Marka Tescil Sistemi ve Afrika Sınai Mülkiyet Örgütü (OAPI) sistemleri ile de marka tescili bakımından bölgesel koruma sağlanabilmektedir.
AVRUPA TOPLULUĞU MARKA SİSTEMİ (CTM)
Kısa bir şekilde CTM olarak ifade edilen bu sistem bölgesel bir koruma sağlamaktadır. Bu sistemde Avrupa Birliğine üye olan ülkeler kapsamında bir koruma sağlanmaktadır.
İspanya’nın Alicante şehrindeki Avrupa Birliği Fikri Haklar Ofisi’nde (EUIPO) yürütülmektedir. CTM sistemi ile birlikte Avrupa Birliği üyesi olan tüm devletler tek başvuru ile üye ülkeler kapsamında koruma talep edebilmektedir.
CTM sisteminin avantajları şunlarıdır:
- Tek bir ofise başvurarak 27 ülkeyi kapsayan koruma.
- Tek hukuk çerçevesinde korunma imkanı.
- Tek ücretlendirme.
Tek bir başvuru ile istenilen ülkeye başvuru avantaj olsa da, tescil başvurusunun bir ülkede reddi halinde başvurulan diğer ülkelerde de reddi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Bu yönü de dezavantaj olarak ele alınabilir.
MADRİD PROTOKOLÜ
Dünya’da 1 Nisan 1996’da uygulanmaya başlayan Madrid Anlaşmasına ilişkin protokole, Türkiye’nin 1 Ocak 1999’da protokole taraf olması ile Türkiye’de taraf olmuştur. Madrid protokolünde, CTM sistemindeki ülkeleri de kapsayarak daha çok ülkeye başvuru yapılabilir. Bununla birlikte CTM sistemindeki gibi tek başvuru, tek dil hatta daha etkin bir başvuru kolaylığı sağlamaktadır.
Madrid Protokolü’nün amaçları:
- Markaların tek başvuru ile uluslararası alanda protokole taraf olan ülkelerde tescili sağlamak.
- Tek başvuru, tek dil, tek mevzuat ve tek ücretlendirme ile başvuru sahiplerine kolaylık sağlamak.
- Markanın tescilinden sonra yapılacak herhangi bir değişiklikte yine tek ve kolay bir yol ile bu değişikliklerin uluslararası sicile kaydedilmesini sağlamak.
Uluslararası marka tescilinin sağlanabilmesi için ilgili menşe ülkede, tescilli bir markanın veya hâlihazırda yapılmış bir tescil başvurusunun bulunması zorunludur. Başvuru menşe ofis tarafından yapılmalıdır. Tescil başvurusunun sahibi tarafından doğrudan yapılan başvuru, usulüne uygun olmadığından başvurunun reddine ve başvuru sahibine aynen dönmesine sebebiyet verecektir. Madrid protokolüne başvurular İngilizce veya Fransızca dillerinden biri ile yapılmalıdır.
Ancak menşe ofis bu dillerden birini zorunlu kılabilir. Türkiye için ele alırsak Türk Patent ve Marka Kurumu dil konusunda başvuruları İngilizce olarak sınırlandırılmıştır. Uluslararası marka başvurusu, menşe ofis (Türkiye’den yapılacak başvuru için Türk Patent ve Marka Kurumu) aracılığıyla İsviçre Cenevre’de bulunan Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü’ne (WIPO) yapılmaktadır.
Madrid Protokolü kapsamında Türk vatandaşları, Türkiye’de ikamet edenler veya Türkiye’de ticari veya sınai bir faaliyette bulunanlar, TÜRK PATENT aracılığıyla yapılan tek bir başvuru ile Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere birden fazla ülkede veya protokolde bulunan tüm ülkelerde koruma sağlayabileceklerdir.